İstanbul/Ataşehir : info@duyusalakademi.com
0216 469 21 57 - 0544 232 32 62
İstanbul/Akatlar : akatlar@duyusalakademi.com
0212 302 23 28 - 0501 248 59 59
İstanbul/Bahçeşehir : bahcesehir@duyusalakademi.com
0212 608 08 04 - 0552 843 08 48
Ankara : ankara@duyusalakademi.com
0312 238 28 08 - 0552 621 10 62
İzmir : izmir@duyusalakademi.com
- 0552 593 17 26
Bursa : bursa@duyusalakademi.com
0224 441 95 45- 0501 232 50 16
Lifebility Online Platform :
0501 201 60 59
Dilek ve Şikayet Hattı :
0542 477 90 85

Çocuk Büyütmek mi, Büyümesine Eşlik Etmek mi?

Ebru Sidar / 26.10.2016

Çocuk sahibi olmanın binbir zorluğundan biri de, onların gelişimi için doğruyu yapabilme kaygısı. Henüz küçük yaşlardaki bebeğinizde, doğru oyun oynama, zihinsel, fiziksel, psikolojik ya da sosyolojik belkide fizyolojik! gelişimine katkı sağlayacak doğru davranışları pekiştirme vb sorumluluklar ile uğraşırken o büyüdükçe sorunlar; doğru okulu, doğru çevreyi ve ona uygun sosyal aktiviteleri şekillendirebilmeye vs dönüşüyor. Bazen, bizim zamanımızda piyano kursuna gitmedik de çok şey mi yitirdik diye boşvermişlikler sararken bir yanımızı, okuduğumuz bir bilimsel araştırma müzik aleti kullanan çocukların diğerlerine kıyasla beyinlerinin bilmem kaç kat daha iyi durumda vs olduğunu bize söylüyor ve sarsılarak tekrar vicdan azabı ve sorumluluk duygusu ile doluveriyoruz.

3-4 yaşlarındaki çocuğunuz ilgi alanlarını ve tercihlerini size çok da iyi anlatamayacağı için onun için doğru adresleri seçmek ya da doğru ev içi eğitimi vermek hep size ya da eşinize kalıyor. İnternet camiası bu konuda zaten başlı başına bir kaos ortamı. Bir yandan küçük yaşta akademik eğitimin ne kadar muhteşem sonuçları olduğunu savunan bir kesim, yine öteki yandan erken başlayan akademik eğitimin zararlarını anlatan, çocuğun hep oyunla gelişmesi gerektiğini savunan bambaşka bir grup.

Yeterince kafamız karışık değilmiş gibi eşimizin, dostumuzun, hatta hiç tanımadığımız yabancıların ‘ay hala yürümedi mi? ‘ ‘Bizimki bu kadarken 365729 kelime söylüyordu sizinki daha anne demedi mi’ diye baskı ve stres kaynağı olan muktedir sözleri de tuz biber oluveriyor.

Söze kendi hikayemle devam edeyim;

Bir kısmınız bilir; ikiz annesiyim. İkizlerim çok da erken olmayan bir zamanda, (36 haftalıkken) çok da kötü olmayan kilolarla (3 ve 2,5) doğdular. Birisi solunum sıkıntısı yaşadığı için 1 gece önlem olarak kuvözde kaldı, ertesi sabah kucağımdaydı.

Meslek hayatının 15 yılını çocukların gelişimine adamış bir çocuk terapisti olarak elbette harika çocuklar yetiştirecektim ve bunun için çok heyecanlıydım. Doğumdan sonra yenidoğan reflekslerinden, göz hareketlerine, gereken tüm kontrolleri doktorlardan sonra ben de ayrıntısı ile yapmıştım.

İşe kundakla başladım. Yarım kundak yapılan bebekler yenidoğan reflekslerinin verdiği huzursuzluklar nedeni ile uykudan sık sık uyanmaktan kurtuluyor ama aynı zamanda ellerine, gövdelerine bol bol proprioseptif uyaran veriyor, vücut farkındalıkları pekişiyordu. 3 boyutlu, kontrast renkli oyuncaklarla sık sık oynattım, onlarla bol bol konuştum, bakımlarını hiç ihmal etmedim, her akşam masajla gelişimlerini destekledim.

Aren ve Uras daha 2 aylıkken yüzüstü zamanlarına başladılar mesela. Her gün en az yarım saat yüzsüstü pozisyonda oyunlar oynadık.

Çok da fazla ayrıntıya girmeden diyeceğim şu ki: 6. aylarına kadar bebek gelişimi ile ilgili olan bildiğim, bilmediklerimi de okuduğum onlarca kitaptan öğrenerek önerilen oyun, aktivite vs her ne varsa yaptım, yaptırdım.

Bebeklerim 4 aylıkken çok sevdiğim ve güvendiğim doktorumuza aylık kontrole götürdüm. Muayenenin ardından rutin sorulara geçtik. Bu ay bu sorulara yeni birini eklemişti; ‘Dönmeye başladılar mı?’ soruyu hafifçe gülümseyerek cevapladım: ‘Hayır, henüz biraz erken sanırım’. Çünkü ortalama bir bebek 6 aylıkken döner. Biliyordum.

5 aylıkken aylık kontrolümüzde tekrar soru doktorumuz: ‘Döndüler mi? Yine gülümseyerek yanıtladım: ‘Hayır, 6 aydan önce dönmeyecek sanırım benim kuzular’ 6. Ay kontrolümüzde aynı soru: ‘Döndüler mi?’ Cevap umut dolu: Hayır ama bu ay artık dönecekler sanırım’ 7, 8 derken bizim bebeler bir türlü kendi etraflarında dönmediler! Doktorumuzun yanıtı ile her seferinde tüylerim diken diken oluyordu. Son derece huzurla gülümseyerek ağızdan çıkan;  ‘Olsun, olsun’ ve sessizlik…

Normal gelişimsel periyotta ortalama 8 aylıkken beklenen emeklemenin de zamanında olmadığından bahsetmeme gerek yok sanırım.

Şimdi tekrar başa döneyim; ikiz bebek sahibi olanlar yaşadıkları için, tek bebek sahibi olanlar çarpı 2 zorluğu hayal ederek iki bebeği aynı anda büyütmenin ne kadar çetrefilli bir süreç olduğunu bilirler. Ben de kucağımda 2 bebekle hastaneden çıkıp da eve geldiğimde, başıma geleceklerin sadece onda birini hayal edebilmiş olduğumu tek tek yaşayarak öğrendim. İlk çocuklarımdı, karakteristik yapım mükemmelliyetçi ve hataya tahammülsüzdü.

Sonra hayatımda başıma gelen en güzel şey oldu. İlk hafta kontrol için doktorumuzun muayenesine gitmiştik. Daha önceden birbirimizi tanıdığımız için Mehmet Bey az çok ne kadar panik bir durumda olduğumu sezinlemiş olmalı ki, anneliğe bakışımı değiştiren ve daha rahat, daha huzurlu bir anne olmamı sağlayan o sözleri söyleyiverdi: ‘Siz bebek büyütmeyeceksiniz, bebek zaten büyür siz ona eşlik edeceksiniz’

Onlar büyüdükçe, tecrübe ettikçe, yaş aldıkça ve aslında; ‘mükemmel ve hatasız’ bakılmadan da, zaten mükemmel olduklarına şahit oldukça bu sözü çok daha iyi anlıyorum.

Fiziksel gelişimlerini destekleyecek her şeyi erken dönemde yaptığım halde 16 aylıkken ve artık 2 bebeği aynı anda kucaklamaktan oluşan bel ağrılarından bıktığımız için aldırdığımız duyu bütünleme terapisiyle yürüyen, hiçbir çaba sarf etmediğimiz, sadece oluruna bıraktığımız halde 18 aylıkken 3 kelimeli cümleler kuran, 21 aylıkken 4 kelimeli 2 cümleyi ardarda sıralayabilen 2 bebek annesiyim.

‘Çocuk büyütmek’le, ‘Çocuğunun büyümesine eşlik etmek’ birbirinden ne kadar uzak 2 kavram yaşadıkça çok daha iyi anladım. Çocuğunuzu büyütmeye karar veren anne babalardansanız eğer, muhtemelen evde eğitimsel aktiviteler yapan, ‘etkinlik’ sever, daha 2 yaşında masada oturup kalem tutan, resimler çizen, oyun hamuru ile sanata ilk girişini yapan bir çocuk ve onu mükemmele dönüştürme kaygısı dolu ebeveynler geliyor gözümün önüne.

Ben çocuklarımın büyümelerine eşlik etmeye karar verdim. Evimizde masa ve sandalye var. Üzerine tırmanıp parkur yapmayı tercih ediyorlar. Kalem ve kağıt var. Kalemi yemeyi, kağıdın kaç parçaya ayrılabileceğini deniyorlar.

Daha sonraki yazımda değinmek istediğim oyuncak ve yapılandırılmış oyun konusuna kısa bir giriş yapayım; bazı oyuncaklarla neler yapabilecekleri hakkında fikirler vermeyi ve sonra kenara çekilip onlara bırakmayı tercih ediyorum. Onlarla geçirdiğim zamanın daha az ‘etkinlik’ daha çok ‘sevgi’ dolu olmasını sağlamaya çalışıyorum. Oyunların hiçbirini kuralına göre oynamamalarından rahatsız olmuyor, tam tersi, yaratıcılıklarını ilgiyle izliyorum. Akışına bırakıyor, ilgiyle izliyor ve her anın tadını çıkarıyorum. Büyüdükçe ve hazır oldukça zaten kendiliğinden yapabilecekleri hiç birşey için acele etmiyorum.

Çocuk büyütmek zor ama büyümelerine eşlik etmek çok güzel. Gelsenize :)

Ebru SiDAR

Physical Therapist

The University of Southern California-WPS Sensory İntegration Certified-

SIPT Certified


DİĞER MAKALELER
Site içi Arama
Ataşehir Şube

ADRES : Ataşehir - İSTANBUL
TEL : 0544 232 32 62 / 0216 469 21 57
E-mail : info@duyusalakademi.com

Akatlar Şube

ADRES : Akatlar - İSTANBUL
TEL : 0501 248 59 59 / 0212 302 23 28
E-mail : akatlar@duyusalakademi.com

Bahçeşehir Şube

ADRES : Bahçeşehir - İSTANBUL
TEL :0212 608 08 04 - 0552 843 08 48
E-mail : bahcesehir@duyusalakademi.com

Ankara Şube

ADRES : Çayyolu - ANKARA
TEL :0312 238 28 08 - 0552 621 10 62
E-mail : ankara@duyusalakademi.com

İzmir Şube

ADRES : Bornova - İZMİR
TEL :0 552 593 17 26
E-mail : izmir@duyusalakademi.com

Bursa Şube

ADRES : Nilüfer - BURSA
TEL : 0224 441 95 45 - 0501 232 50 16
E-mail : bursa@duyusalakademi.com